Sevgili Ed — Nicoleta Marinescu

Resmin kaynağı: Jeremy Willard’ın 21 Mart 2017 14:32 tarihli XTRA’da yayınlanan “Who was the real Tadzio?” başlıklı makalesi

—Tadzio yürümeye devam ediyor—

Not: Bu şiir daha önce 11 Ocak 2011 tarihli Exquisite Corpse dergisinde İngilizce olarak yayınlanmıştır. Hitap edilen Edward (Ed), editör Andrei Codrescu’ya Thomas Mann’ın Der Tod in Venedig kitabındaki Tadzio’yu anımsatmıştır.

Sevgili Ed,
eğer sen ve ben aynı zamanda Harvard’da olsaydık, aramızdaki yaş farkını da düşünürsek,
Slav edebiyatı ya da herhangi bir edebiyat dersinde muhtemelen asistanın olurdum.
Benim için ne ifade ettiğini yazıya dökmek çok zor —
bilmediğimden değil —sözcükler aralarında şiddetle çarpışıp durdukları için,
ve onların bu uslanmaz haliyle nasıl başa çıkacağım, bilmiyorum.
İşte hesaplaşma burada başlıyor —neşenin, zevkin ve tatlılığın en saf hallerinde beni sarıp sarmalaması
içtenlik
yakınlık
ve -iyi, kendi-liğim
Yalnızca fiziksel varlığın değil—
maneviyatın da onunla beraber neşrediyor—
O kadar canlı ki
buralarda geçip yürüdüğün her yer
senden saçılan parçacıkların
yaydığı ışık hüzmeleriyle yıkanıyor
Yüzüyorum, senin yarattığın dalga üzerinde
bu billur suyu okyanus diye tabir etmezdim
—haliyle, Tarih kendini devamlı yeniden icat eder—
ama ben yalnızca hissediyorum
yenilerle o kadar dolu ki
sen o kadar taze ve uçsuz bucaksızsın ki
şefkat yüklü dev kuzey ışıkları var
senin yaşadığın kıtanın o ucunda
ve ben bunlara sayende inandım
Şimdi aşı boyası dolu bir suda yıkanıyorsun
senin artık yaşadığın yer orası
Benim için arada bir ülke boyu mesafe var
Derin ses tepmeleri, uzak ve vadilerde bölünmüş
oranın gökyüzü, tarlaları, insanları başka
yine de sanki orada benim diktiğim çiçekler büyüyor
onlara doğru kendi başıma uzanır gibiyim

Bu uyur gezer tektonik plakalar üzerinden
bizi bağlayan bir köprü var, ne olduğunu bilmediğim
havuzda yıkanırken de içten içe yanmaya devam ediyor
derinden ve ağır soluyor
nefesini kusarken ortalığı kasıp kavuruyor
Bu Dünya gülle gibi ağır
bir o kadar da afacan, oyunbaz

Şimdi sözcükler körleşti belki
hiçbir şey söylemediler mi?
biraz dans edip hatırladılar.

Sen, tatlı,
melek degilsin,
her ne kadar rönesans bebeğinden bir şeyler taşısan da

Hoşçakalın efendim, aşkımla
güzellikleri alev alev yayarak
onları üzerimize giyerek!