Hegelci ‘kaldırma’: ‘Green Book’ ve ‘Sibel’

Cuaron’un ‘Roma’sından farklı olarak ‘Sibel’ filmindeki kadın dayanışması, terk edilmenin mağduriyeti üzerinden yürüyen bir dayanışma değildir. Sibel bir mağduriyet kısırdöngüsüne takılı kalmaz. Aşkın dolayımı Sibel’i daha da biler. Kadınlığını ‘kaldırarak‘ bireyin öteki birey için yürüttüğü bir mücadeleye dönüştürür; son sahnede köyün ‘sıradan‘ kadınları olanların farkında değilmiş gibi susup işlerine devam ederler, ama olayı hayranlıkla izleyen aralarından ‘sıradışı‘ birini fire vererek…

Not: Bu çalışmamız ilk olarak Sendika.org’da yayımlanmıştır.

Continue reading “Hegelci ‘kaldırma’: ‘Green Book’ ve ‘Sibel’”

Sahip olmadığın şeyle eğlenmek – Engin Kurtay

(*) Yazının başlığı Todd McGowan’ın, “Enjoying what we don’t have – The political project of psychoanalysis” (University of Nebraska Press, 2013) kitabından ödünç alınmıştır.

(Bu yazının ilk versiyonu Sendika.org’da yayımlanmıştır.)

Bir yoksunluğun simgeleştirilmesi nasıl oluyor da eğlenceye dönüşüyor? Bu mekanizmayı anlamak için Profesör Slavoj Zizek’in “Ego Ideal and the Superego, Lacan as a Viewer of Casablanca” ve Owen Hewitson’s “What Does Lacan Say About … Jouissance?” makaleleri rehberliğinde ilerleyeceğim.

İdeal ego, öznenin (küçük öteki) büyük Öteki tarafından görülmeyi arzuladığı halidir. ‘İmgeseldir’. Ego İdeal ise, öznenin toplumsal kurallar ve yasaya göre kendini konumladığı halidir. ‘Simgeseldir’. Süperego, ego ideal’in kötü ikizidir, karanlık arka yüzüdür. Özneyi kurallara, yasaya uymamakla suçlar, onu yargılar, damgalar, özneyle alay eder. Eğlence ile müstehcenlik arasındaki paradoksal ilintiyi buradan hareketle anlayabiliriz: özne ne kadar itaat etmeye çalışırsa başı o kadar çok derde girer, çünkü süperegonun yargılamasına da o kadar açık (tabi) hale gelir – birbirine karşıt bu ikili (Ego Ideal X süperego) bireyi giderek kendi kendini besleyen bir ‘müstehcen keyif’ kısırdöngüsüne hapseder. Continue reading “Sahip olmadığın şeyle eğlenmek – Engin Kurtay”

Enjoying what we don’t have* – Engin Kurtay

(*) The title is barrowed from the book of Todd McGowan, “Enjoying what we don’t have – The political project of psychoanalysis“, University of Nebraska Press, 2013.

(Sendika.org’da Türkçe’sini okumak için tıkla)

How does the symbolization of a lack turns into fun? To understand this mechanism, I will proceed under the guidance of the articles of Professor Slavoj Zizek’s “Ego Ideal and the Superego, Lacan as a Viewer of Casablanca” and Owen Hewitson’s “What Does Lacan Say About … Jouissance?

The ideal ego is the way the subject (small other) desires to be perceived by Other, thus, it is ‘imaginary’. Ego Ideal, by contrast, is the subject’s self-positionning into societal rules, thus, it’s “symbolic”. The superego is distinguished from Ego Ideal as its back-face, evil twin: it judges, “stigmatizes” the subject by its inadequacy to conform law. It mocks, have fun with it. Here reveals the paradoxical formula that connects ‘jouissance’ to ‘obscene’: The more Subject tends to comply, the more it becomes subject to get judged and stigmatized – and this duality of opposite agencies (Ego Ideal versus the superego) become eventually trapped into a swirl of self-perpetuating ‘obscene jouissance’. Continue reading “Enjoying what we don’t have* – Engin Kurtay”

Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 4 – Prof Slavoj Žižek

Bizim üzerinde çalışacağımız asıl eksen, bu ortadaki iki “normal” arasındaki çatışma eksenidir [y ekseni]. Meselemiz, ortadaki bu iki kampın her ikisinin de kendi tarafındaki aşırı versiyonunu görmezden gelerek bununla hesaplaşmaktan yan çizmesidir. Ilımlı-muhafazakar müslümanlar müslümanlığın IŞİD-Boko Haram tipi baskıcı barbar versiyonunu görmezden gelir, benzer şekilde kadın ve gey haklarının “açık fikirli” savunucuları da LGBT+’nın maskaralıklarını görmezden gelir. Ortadaki bu her iki kamp da, kendi taraflarından üreyen bu aşırı uçların kendi [dünya kurgularında, kuramlarında] çözümsüz bıraktıkları noktalardan üreyen arızalar olduğunu tartışmak istemezler.

Continue reading “Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 4 – Prof Slavoj Žižek”

Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 3 – Prof Slavoj Zizek

tmp_7887-gorsel-4863370659

LGBT trendi standard kabul edilmiş cinsel karşıtlığın “yapı çözümlemesini” (deconstruction) yapabilir. İç gerilim ve tutarsızlıkları içinde tarihsel varoluş koşullarını göstererek, cinsel ayrımı kendiliğinden verili bir varoluşsal özelliğimiz olmaktan da çıkarabilir (de-ontologize). Ne var ki bütün bu doktrin, sayısız cinsel tercihin zorla ikili cinsel karşıtlığa (kadın ve erkek) sıkıştırılmış olduğunu, eğer ki bu ikili karşıtlıktan, yapay ve sıkı sıkıya belli kılıflardan sıyrılabilirsek özgürleşeceğimiz varsayımına dayanır. Neymiş efendim, hele ki şu ikili karşıtlıktan kendimizi kurtaralım, işte o zaman kendimizi gey, çiftcinsiyetli, ya da her neysek, o şekilde kendimizi bulabilirmişiz… Lacancı formül ise kazın ayağının hiç de öyle olmadığı söyler: karşıtlık (antagonizm) ve buna bağlı iç gerilim zaten cinselliğin temel kurucu ögesidir ve bu nedenle başka hiç bir tercihin hakikatine indirgenemez. Ne kadar farklı sınıflandırmalar yaparsanız yapın, bu iç gerilimi boşaltamazsınız. Continue reading “Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 3 – Prof Slavoj Zizek”

Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 1 – Prof Slavoj Zizek

tmp_19073-gorsel-5250433332

[Çevirenin Notu: Profesör Zizek’in bu yazısının daha kısa bir versiyonu 1 Ağutos 2016’da The Philosophical Salon’da yayımlandı. Kimlik siyasetine karşı bugüne değin en derli toplu ve güçlü eleştiriyi ortaya koymasıyla da, bu paradigmada kalem oynatmaktan ekmek yiyen liberal-sol çevrelerde kıyamet kopardı.

Yazının The Philosophical Salon’da yayımlanan ilk versiyonunda Profesör Zizek, Kemalist Devrim yıllarında Erzurum’da kıyafet devrimine muhalefetten idam edildiği iddia edilen “Şalcı Bacı” hikayesine kısa bir paragrafla değiniyordu. Çeviriye başlamadan önce Profesör Zizek’e, bu hikayeye ilk kez 60’ların sonunda şair Necip Fazıl Kısakürek’te rastlandığını, ondan önce bir kaynak bulunmadığını, islamcı ve liberal yazarların da Kısakürek dışında referans gösteremediklerini, islamcı bir yazar tarafından olaya delil diye gösterilen bir fotoğrafın da Erzurum’da değil başka bir ilde yıllar sonra cinayetten hüküm giyen bir kadına ait olduğunun ortaya çıktığını, Erzurum’a ait İstiklal Mahkemeleri tutanakları da yayımlanmadığından hikayeyi doğrulama imkanı bulunmadığını, dolayısıyla da karşı-devrimci propaganda ürünü bir palavra olma olasılığının güçlü olduğunu anlattık ve çeviride bununla ilgili ne yapmamız gerektiğini sorduk. Profesör, yazıdan o bölümün çıkarılıp atılması talimatını verdi. Ayrıca Sendika.Org okurlarına özel, 2017 Eylül ayında yayımlanacak son kitabından – Incontinence of the Void, MIT Press, September 2017 – bölümler de ekleyerek, yazının daha uzun ve kapsamlı bir versiyonunu oluşturdu ve gönderdi.

Continue reading “Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 1 – Prof Slavoj Zizek”