Sahip olmadığın şeyle eğlenmek – Engin Kurtay

(*) Yazının başlığı Todd McGowan’ın, “Enjoying what we don’t have – The political project of psychoanalysis” (University of Nebraska Press, 2013) kitabından ödünç alınmıştır.

(Bu yazının ilk versiyonu Sendika.org’da yayımlanmıştır.)

Bir yoksunluğun simgeleştirilmesi nasıl oluyor da eğlenceye dönüşüyor? Bu mekanizmayı anlamak için Profesör Slavoj Zizek’in “Ego Ideal and the Superego, Lacan as a Viewer of Casablanca” ve Owen Hewitson’s “What Does Lacan Say About … Jouissance?” makaleleri rehberliğinde ilerleyeceğim.

İdeal ego, öznenin (küçük öteki) büyük Öteki tarafından görülmeyi arzuladığı halidir. ‘İmgeseldir’. Ego İdeal ise, öznenin toplumsal kurallar ve yasaya göre kendini konumladığı halidir. ‘Simgeseldir’. Süperego, ego ideal’in kötü ikizidir, karanlık arka yüzüdür. Özneyi kurallara, yasaya uymamakla suçlar, onu yargılar, damgalar, özneyle alay eder. Eğlence ile müstehcenlik arasındaki paradoksal ilintiyi buradan hareketle anlayabiliriz: özne ne kadar itaat etmeye çalışırsa başı o kadar çok derde girer, çünkü süperegonun yargılamasına da o kadar açık (tabi) hale gelir – birbirine karşıt bu ikili (Ego Ideal X süperego) bireyi giderek kendi kendini besleyen bir ‘müstehcen keyif’ kısırdöngüsüne hapseder. Continue reading “Sahip olmadığın şeyle eğlenmek – Engin Kurtay”

Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 3 – Prof Slavoj Zizek

tmp_7887-gorsel-4863370659

LGBT trendi standard kabul edilmiş cinsel karşıtlığın “yapı çözümlemesini” (deconstruction) yapabilir. İç gerilim ve tutarsızlıkları içinde tarihsel varoluş koşullarını göstererek, cinsel ayrımı kendiliğinden verili bir varoluşsal özelliğimiz olmaktan da çıkarabilir (de-ontologize). Ne var ki bütün bu doktrin, sayısız cinsel tercihin zorla ikili cinsel karşıtlığa (kadın ve erkek) sıkıştırılmış olduğunu, eğer ki bu ikili karşıtlıktan, yapay ve sıkı sıkıya belli kılıflardan sıyrılabilirsek özgürleşeceğimiz varsayımına dayanır. Neymiş efendim, hele ki şu ikili karşıtlıktan kendimizi kurtaralım, işte o zaman kendimizi gey, çiftcinsiyetli, ya da her neysek, o şekilde kendimizi bulabilirmişiz… Lacancı formül ise kazın ayağının hiç de öyle olmadığı söyler: karşıtlık (antagonizm) ve buna bağlı iç gerilim zaten cinselliğin temel kurucu ögesidir ve bu nedenle başka hiç bir tercihin hakikatine indirgenemez. Ne kadar farklı sınıflandırmalar yaparsanız yapın, bu iç gerilimi boşaltamazsınız. Continue reading “Cinselliğin Politikası (olmaz) – Bölüm 3 – Prof Slavoj Zizek”

Nymphomaniac’ta Zizek replikleri

Originally published on Sendika10.org.

Danimarkalı ünlü yönetmen Lars Von Trier’in yönettiği Nymphomaniac, Joe adlı kadının 50. yaşına kadar görüp yaşadığı cinsel deneyimlerini konu alıyor. Yalnız yaşayan yaşlı adam Seligman, sokakta yaralı halde bir kadın bulur. Kadını eve getirdiğinde her yerinde darp izleri olduğunu ve dayak yediğini görür. Seligman, Joe’yu evinde misafir eder, yatırır ve yaralarına pansuman yapar.  Bu sırada kadın yaşlı adama hayat hikayesini anlatmaya başlar. Continue reading “Nymphomaniac’ta Zizek replikleri”

Zizek: Etkiler ve tepkiler

Originally published on Sendika10.org.

Kalem korosunu öttüren her zaman para değildir, aşağıda anlattığımız durumda, entelektüellerin skolastik kaygısıdır…

Prof Slavoj Zizek’in son ziyareti (27-28 Ocak 2012) büyük yaygara kopardı. Ziyaretten önce hakkında çıkan “Osmanlıcı”, “Oryantalist” yakıştırmaları nedeniyle övgü ve yergilerle zaten gündemdeydi. Mimar Sinan Üniversitesi’nde iki saat süren argüman fırtınası ise kimseyi memnun etmedi: İslamcı basın aradığını bulamadığı için sustu; Nuray Mert önceki yergilerine yeni malzemeler ekledi; ama asıl önemlisi bu kez Zizek siyasal etnik sol basının şimşeklerini üzerine çekti: BirGün Gazetesi bir günde (5 Şubat 2012 Pazar) üç yergi yazısı yayımlayarak Zizek’i en çok topa tutma rekoruna sahip oldu. Continue reading “Zizek: Etkiler ve tepkiler”