Hegelci ‘kaldırma’: ‘Green Book’ ve ‘Sibel’

Cuaron’un ‘Roma’sından farklı olarak ‘Sibel’ filmindeki kadın dayanışması, terk edilmenin mağduriyeti üzerinden yürüyen bir dayanışma değildir. Sibel bir mağduriyet kısırdöngüsüne takılı kalmaz. Aşkın dolayımı Sibel’i daha da biler. Kadınlığını ‘kaldırarak‘ bireyin öteki birey için yürüttüğü bir mücadeleye dönüştürür; son sahnede köyün ‘sıradan‘ kadınları olanların farkında değilmiş gibi susup işlerine devam ederler, ama olayı hayranlıkla izleyen aralarından ‘sıradışı‘ birini fire vererek…

Not: Bu çalışmamız ilk olarak Sendika.org’da yayımlanmıştır.

Continue reading “Hegelci ‘kaldırma’: ‘Green Book’ ve ‘Sibel’”

The Hegelian Aufhebung: ‘Green Book’ and ‘Sibel’ – Ali Polat, Engin Kurtay

“Jim Crow” logic has been carried till today by the liberal left’s ethnic politics:

You are black, how come that you don’t know how to eat the chicken like a black?

As the ‘Green Book’ sublates the ethnic problem, the film ‘Sibel’ (2019), directed by Guillaume Giovanetti and Çağla Zencirci, similarly sublates the problem of pseudo-feminism.

The negro Pushkin was more Russian than anyone else in Russia. A real art does not fit in any race, identity or ethnicity. What we call “ethnic music” cannot be an “art”. To install a revolutionary function in art, one has first to lift the whiskey glass away from the piano!

Note: This article has originally been published in Turkish, in Sendika.org
Continue reading “The Hegelian Aufhebung: ‘Green Book’ and ‘Sibel’ – Ali Polat, Engin Kurtay”

Kazın ayağı taraklıdır

Istanbul Institute of
Russian and Sovietic Studies

Üstte: Açlıktan ölen ayıya ağlayan Kanadalı Paul Nicklen
Altta: Kanada’da fok katliamı

Bilgi sermaye son derece kaygan, değeri sıfırlanabilen, yenilenen, kopyalanan bir üretim aracı olduğu için, rantiye hale geldiğinde bu pozisyonunu ancak devlet koruması altında sürdürebilir. Bu nedenle bilgi sermaye oligarşisi, bu korumayı sağlamak yerine, bilgi rantını sınırlayan ya da engelleyen merkeziyetçi-devletçi rejimlerle de amansız bir çelişki halindedir. Bu temel çelişkiyi ilerici ve gerçekçi sol politikalara tedavül etmek için solcunun önce ırkçı, etnik, kültürel, yerelci, kimlikçi siyaseti bir yana bırakmasi, elde hazır kurumsal ve hukuki araçlarını, sistemin karşılayamadığı vaadleri son noktasına kadar götürecek şekilde kullanması gerekir. Aksi takdirde tahteravallinin yanlış tarafına basmaya devam edeceğinden, bu çelişkiyi sol değil -daha önce de olduğu gibi- devletçi keynesçi ekonomi politikaları çözecektir. Continue reading “Kazın ayağı taraklıdır”