Üçüncü Rusya Araştırmaları Sempozyumu: Emperyalizmin Kıskacında İmparatorluklar

1894’ten bir “travesti” figürü

Yukarıdaki karikatür 1894 tarihli bir Amerikan mizah dergisi, Judge dergisi kapağından alınmıştır. Derginin işlediği tema, “emperyalizm”dir. Ve emperyalizm sözcüğünde hapsolmuş tüm nosyonları keskin bir şekilde yansıtır. Fanon’un eserini yalayıp yutmak için bir haptır. Bu karikatürün bize gösterdikleri bugün bile o kadar basit ve gerçektir ki, sahte “solcu” özgürlük fantezilerini deler geçer. . geçerken de ya öfkeyi kışkırtır ya da (biraz daha akıllı olanları için) görmezden gelinerek (karikatürün de) ikinci bir karikatürleştirmeyle bayağılaştırılır. Bu manevrayla, sıklıkla “ırkçı” bir karikatür olarak suçlanır.



Aslında ortada gerçekten de bir “ırkçılık” vardır. .ama bu ırkçılık nerededir? Suçlayıcının görmek istediği gibi, sanatçının zihninde değildir. Suçlayıcının bakmaya cesaret edemediği başka bir yerdedir: asıl ırkçılık, ezilen (post-)kolonyale dizginsiz arzularını kışkırtmayı kurtuluş reçetesi diye salık veren politik adapçı izleyicinin zihnindedir.

Üçüncü Sempozyumun teması neden “Emperyalizm Kıskacında İmparatorluklar” olarak belirlendi?

Son sözü başta söyleyelim: Voltaire’in uyarısını bugün de sahipleniyoruz: Önce kendi kapının önünü süpür. Sahte solcu aparatlar, ilerici hareketlerin küçük ama gerçek kazanımlarını engellemek ve önemsizleştirmek için “dünya devrimi” gibi her zaman uzak, fantastik hedefler gösterir. Türkiye’nin Batı bloğundan uzaklaşmasına ve Rusya’ya (daha genel bir ifadeyle, Avrasya’ya) yakınlaşmasına karşı dolaşıma sokulan “sol” söylem de yine buna benzer bir manevradır:

Siz nasıl oluyor da kendinize anti-emperyalist solcu diyebiliyorsunuz?! Alkışladığınız şey, bir emperyalist gücün hegemonyasından çıkarken diğer bir emperyalist gücün hegemonya alanına girmektir!“.

Bu Sempozyumun bir amacı, bu argümanı tartmaktır. Bugünün Rusya’sı emperyalist midir, değil midir? Geçmişte emperyalist miydi? Bir imparatorluğu (ya da daha özel bir ifadeyle, bugünlerde Rusya’da popüler bir terim haline gelen, ‘medeniyet imparatorluğu’ diye tanımlanan şeyi), eldeki 150 yıllık emperyalizm literatüründe işlenmiş şekliyle emperyalist bir devletten nasıl ayırt edebiliriz?

Burada ayrıca, Osmanlı İmparatorluğu üzerinden çokuluslu devlet fantezilerinin (yeni-Osmanlıcılık), emperyalizmin yumuşak gücü Batı liberal intelijansiya tarafından 90’larda Türkiye’de nasıl piyasaya sürüldüğünü, alkışlandığını da hatırlatmak gerekir: Farklı uluslar ve kültürler mozaiğinde sözde daha eşitlikçi bir toplumsal düzen ve devlet örneği diye Osmanlı düzeni idealize edilir, nostaljik ifadelerle romantikleştirilirdi. İşte şimdi 90’ların bu akademia propagandası üzerine elimize neşteri alıp düşünmek gerekir. Bugün gelinen nokta, çocuk masallarının sonunda rastlanan şu ünlü dersi çağrıştırmıyor mu: “Neyi arzuladığına dikkat et, bakarsın gerçekleşir”.
İronik olarak Batı kışkırtması bu 90’lar fantezisinden bugün gerçeğe dönüşen şey, tam da bunu kışkırtan Batı’nın merkez ülkelerinde yükselen yabancı düşmanlığı, ırkçılık, islamofobi ve russofobidir. Küreselci liberalizm ile sahte solun aynı cephede buluştuğu bu faşist cephe, Batı’da savaş çığırtkanlığı yaparken, (otokratik ve faşist rejimler diye yaftaladığı) Küresel Güney’de ise bağımsızlıkçı ve devletçi bir mantık içinde o fantezideki eşitlikçi etnik-kültürel birlikte yaşama ahlakı yükselmektedir. İkinci küreselleşmenin son yarım yüzyıllık tarihi, Prof. Zizek’in 1997’de New Left Review’da yayınlanan ikonik makalesi ‘Çokkültürlülük veya Çokuluslu Kapitalizmin Kültürel Mantığı’nın pratikte mükemmel bir doğrulamasıdır.

Imparatorluk ve emperyalizm arasındaki farkı düşünürken, toplumsal bilimler alanında asgari seviyede eğitim almış birinin söyleyeceği ilk ayrım, imparatorluğu askeri güç ve doğrudan toprak hakimiyeti kurmak ile, emperyalizmi ise yumuşak güç ve kültürel hegemonya ile ilişkili olduğudur. Mantık-zamanda birincisi kapitalizm-öncesine, ikincisi ise geç-kapitalizme aittir. Sempozyumun tetiklemesini amaçladığımız bir çalışma alanı da, bir yandan Sovyet Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki iktisadi ilişkiler gibi pratik özgün örnekleri çalışırken, diğer yandan Gramsci ve Bakhtin’in sosyoloji, siyaset felsefesi ve edebiyat kuramı üzerinden, yine emperyalizm ve imparatorluk ayrımında anlam kazanan görüngülerin, örneğin liberalizm, emperyalizm ve faşizm arasındaki sistemik mantık akrabalığının izini sürmektir.

Bu karikatürü yüzyıl-ötesi konuşabilen büyük sanat yapıtı yapan şey de, böyle bir görüngüyü, kimlik ile kültürel hegemonya ilişkisini, betimlemesidir. Bu ilişki içinde zamane cinsiyet siyasetçilerinin, kendinde ve masumane bir hakikat atfettiği kimlik nosyonunundaki “gizemi” dağıtmakta, onun plastikliğini göstermektedir. Victor Gillam, bugünün emperyalist LGBTQ – wokizm mantık uyumunu (ve oyununu), daha 1894’ten (Birinci Küreselleşme Çağı’nın zirvesinden) betimlemeyi başarmıştır.


İki önemli not ve sonra Sempozyum programı:

Aşağıda programda göreceğiniz gibi sunum yapanların isimlerini vermekten kaçınıyoruz. Burada sadece başlıkları ve konuları yayınlıyoruz. Böyle yapmamızın iki nedeni var:

1) Katılımcıların isimleri elbette gizli bilgi değil. Sadece bu kişilerin Devletler-Üstü Enstitümüz olan İstanbul Rus ve Sovyet Araştırmaları Enstitüsü (IIRSS) ile bir ilişki içinde bulundukları şeklindeki dedikodulara mahal vermek istemiyoruz. Devletler-Üstü Enstitümüz sadece ve sadece bir dörtlü dikta tarafından ‘kendi kendini’ yönetmektedir: bir Direktör (AliPolaT), bir akıl hocası (Prof-the-Redskin), bir editör ve bir danışman. Başkaca hiçbir üyesi bulunmamaktadır. Bir felsefe kurumudur ve Plato’nun filozoflar diktası idealine sıkı sıkıya bağlıdır.
2) İsimler değil, fikirler ve konular bizim için önemlidir. Efsanevi merhum Prof Önay Sözer bir keresinde derste felsefenin bir savaş alanı olduğunu söylemişti. Onun bu uyarısına bağlı kalarak biz de kişilerle değil, fikirler ve doktrinlerle savaşıyoruz. Ve bu yaptığımız şey genellikle kinetik savaşları bertaraf etmenin de en etkili yoludur — Prof Zizek’in de savunduğu gibi.

İşte şimdi Sempozyum programı:



EMPERYALİZMİN KISKACINDA İMPARATORLUKLAR



17 NİSAN 2025: PERŞEMBE

11:00-12:30 BİRİNCİ OTURUM

“19.yy Rus Düşüncesinde ‘Ruskiy Mir’ İmgesi.”

“Nakşibendi Tarikatı ve 18.yy sonu – 19. yy başı itibarıyla Osmanlı Devleti’nin Yönetim teknikleri.”

“Rusya İmparatorluğu’nda farklı dinlere yönelik tolerans sorunu ve çözüm olarak uygulanan politikalara iki örnek: Katolikler ve Kadim Müminler.” (Çevrimiçi)

14:00-16:00 İKİNCİ OTURUM

Rusya Araştırmaları Projesi üzerine kısa bir not
“Dmitry Vergun: Rus Edebiyatı’nda Karpatlardan Yankılar.”

“Ortodoks Doğu: 19.yy sonu – 20.yy başı itibarıyla, Bulgaristan örneği üzerinden, Ruslarda Balkan algısı.” (Çevrimiçi)

16:30-19:00 ÜÇÜNCÜ OTURUM

“O. M. Tsyavlovski’nin Günlüğü – Ege Seferi üzerine yeni bir kaynak.” (Çevrimiçi)

“Atatürk döneminde Türkiye-Sovyet ilişkileri.”

“Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mirza Gökgöl ve Rus Ziraat uzmanlarının Türkiye ziraatindeki izleri.”

“Rol-kimlik ekseninde Rusya Vişegrad dörtlüsü ülkeleri ilişkileri.”

18 NİSAN 2025: CUMA


09:30-11:00 BİRİNCİ OTURUM

“Diplomatlar ekseninde Ortadoğu’da Osmanlı-Rus rekabeti.”

“İttihatçıların Çağrısı: Paris’ten Dönüş ve Korkmazov’un gazetesi.” (Çevirimiçi)

11:30-13:00 İKİNCİ OTURUM

Yuvarlak Masa Toplantısı: “Rusya Tarihçisi Olmak”
“Slavofilliğin Siyasal Kurgusu.” (Çevrimiçi)

14:30-16:00 ÜÇÜNCÜ OTURUM

“Ruslarin Kırımı ilhaki sureci ve Osmanlı devletinin önlemleri.”

“1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda esirler meselesi.”

“Rusya’nın Doğu Akdeniz’de kalıcı olma mücadelesi.”

16:30-19:00 DÖRDÜNCÜ OTURUM VE KAPANIŞ

“Mikhail Bakhtin: Anlam derinlikleri ve Avrupa’da taşranın dönüşümü.” (Çevrimiçi)

“Romanda Söylem”: Edebiyatta Çoğulculuk ve Ayrıcalıklılığın Bahtinvari Gerilimleri.”

Galatea B. Gramsci ile “Gramsci” üzerine sözlü tarih.