Kim arkamda durur diye düşünmeden elini taşın altına koymak — Prof Örsan Öymen

Editör notu: Alain Badiou’ya göre potansiyel politik öznenin tabi bulunduğu birbiriyle çelişkili dört duygu durumu vardır: cesaret; adalet; kaygı ve süperego. Süperego yasanın gücünü, dolayısıyla verili düzeni temsil eder. Kaygı, simgesel düzende ifade edilemeyenden, dile getirilemeyenden kaynaklıdır ve kararlı bir şekilde harekete geçmeyi engeller. Adalet ise süperegonun karşıtıdır. Halihazırda işlerde olan yasalara körü körüne bağlı olmayı reddeder. Bunun yerine, dili (simgesel düzeni), yeni kavrayışlara izin verecek şekilde genişletir. Ilkelerde ortaklık (commonality) kurmanın temelidir. Cesaret, kaygının karşıtıdır. Başarıda kesinliği görmeden de harekete geçmeyi (risk almayı) sağlar.

Kaynak: Andy McLaverty-Robinson, An A to Z of Theory | Alain Badiou: Politics, Ceasefire, March 25, 2015,14:20

—————💪—————

Prof Örsan Öymen’in deneyimi, yukarıdaki kuramsal açıklamaya isabet eden, gerçek, güncel ve de tarihte ender ortaya çıkan bir örnek sunuyor. Olayla ilgili kendi yazdıklarından derlediğimiz özeti yayınlıyoruz:

KAMUOYUNA DUYURU: Haziran ayından beri tarafıma uygulanan medya ambargosunun; delege mühendisliği ve delege ağalığının; adaylığımın resmileşmesi için gerekli imzaların Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel tarafından tekel altına alınmış olmasının; anti-demokratik bir Kurultay süreci yürütülmesinin bir sonucu olarak, adaylık için gerekli sayıda delege imzasına ulaşmam olanaklı olmadığı için, Kurultay’da CHP Genel Başkan aday adaylığından çekildiğimi daha önce kamuoyuyla paylaşmıştım.

Kurultay sürecinde, emperyalizme ve kapitalizme karşı samimi bir mücadele veren ve yıllardır, partinin ilkelerine, özüne dönmesi gerektiğini, sol ekonomik politikaların uygulanması ve laiklik ilkesine sahip çıkılması gerektiğini savunan diğer adayların, kurultay sürecinde bertaraf edilmesi için gerekli her şey yapıldı.

Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu, her zamanki kurnazlıklarını devreye sokarak, CHP’nin sağa kaydığını iddia edenlerin, “sağı ve solu bilmediğini” iddia ederek, siyaset bilimi ve siyaset felsefesi tarihine bir fiyasko olarak geçecek açıklamalar yaptı, aslında kendisinin sol siyasetin ne olduğunu bilmediğini, bir kere daha ortaya koydu.

Kemal Kılıçdaroğlu, kâğıt toplayan çöpçülerin, ev temizliği yapan kadınların, apartman yöneticilerinin, mevsimlik işçilerin yanında olduğuna ve yardıma muhtaç insanlara yardım ettiğine dair örneklemeler yaparak, bunların sol siyaset olduğunu anlatmaya çalıştı.

Başka bir deyişle Kemal Kılıçdaroğlu, hayırseverliğin sol siyaset olduğunu iddia ederek, sol kavramının içini bir kere daha boşalttı;

  • – özelleştirmelere kategorik olarak karşı olup olmadığına;
  • – daha önce özelleştirilen kamu kurumlarının tamamının yeniden kamulaştırılıp kamulaştırılmayacağına;
  • – daha çok kazanandan daha çok vergi alınıp, orta sınıfın ve yoksul kesimin vergi yükünün hafifletilip hafifletilmeyeceğine;
  • – sendikalarla organik ve örgütlü ilişkilerin kurulup kurulmayacağına;
  • – her ilde ve ilçede kaliteli ve ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetlerinin verilip verilmeyeceğine ve bunlarla ilgili projelere;

vb, bozuk düzeni değiştirip değiştirmeyeceğine dair hiçbir şey söylemedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, laiklik ilkesine sahip çıkılması; eğitimin, siyasetin ve devlette kadrolaşmanın dinselleşmesi; tarikatların ve cemaatlerin siyaseti, hukuku, ekonomiyi ve sosyal yaşamı kuşatması ve bunlara karşı alınması gereken önlemler konusunda da hiçbir şey söylemeyerek; laiklik karşıtı hareketlere ortak olmanın da, CHP’nin sağa kaymasıyla ilişkili olduğu gerçeğini örtbas etmeye çalıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultayda seçimi kaybetmiş olması, tarihi bir dönüm noktasına dönüşebilir. Ancak, CHP genel başkanı seçilen Özgür Özel’in, bu konularda, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ne kadar ve hangi ölçüde ayrıştığı da belirsizliğini korumaktadır.

Ancak buna rağmen, Haziran ayında kuruluşuna öncülük ettiğim “CHP Demokrasi ve İlke Hareketi” ve CHP Genel Başkanlık aday adaylığı süreci sayesinde, topluma çok önemli kazançlar sağladık:

1)Hareketimizin de sayesinde, CHP’nin kimliksizleşmesi, ilkelerinden kopması ve parti içi demokrasi sorunu; laiklik ilkesine ve sol ekonomik politikalara sahip çıkılması gerektiği düşüncesi; CHP tabanının gündemine girdi. Bu konuda kamuoyunda ciddi bir bilincin gelişmesine büyük bir katkı sağladık, önemli bir etki gücü kurduk.

2)Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu, ilçe ve il kongrelerinde ve Kurultay’da, ilkeler ve ideoloji üzerinden, kürsüde en açık ve seçik bir biçimde eleştiren ve bu bağlamda değişimin içini dolduran biz olduk. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan ayrılması gerektiği konusunda delegenin ikna edilmesinde, önemli bir katkımız oldu; Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrasındaki retoriğini, delegenin önünde, akıl yürütmelerle ve olgularla tek tek çürüttük.

3)CHP’nin geleceğine yönelik çok önemli bir siyasi temel attık ve bir başlangıç yaptık. Siyasetin nitelikli, ilkeli, ideolojik bir temelde de yapılabileceğini genç kuşaklara kanıtladık.

4)Ülkenin ve CHP’nin dibe vurduğu ve çoğu insanın üç maymunu oynadığı ve taşın altına elini sokmak istemediği bir dönemde, ahlaki ve siyasi bir sorumluluk aldık; bu sorumluluğu almayanlara önemli bir ders verdik ve gelecek kuşaklara, gençlere iyi bir örnek olduk.

Bu mücadeleyi hayatım boyunca bir onur olarak taşıyacağımı bilmenizi isterim.

Bu çerçevede, bu harekete ve benim adaylığıma destek veren herkese çok teşekkür ediyorum.