Venja’nın Moskova-Petushki Yolculuğu – Dr. Nicoleta Marinescu

Istanbul Institute of
Russian and Sovietic Studies


Venedikt Yerofeyev’in Venja’sı…

Dr. Nicoleta Marinescu’nun Rus yazar Venedikt Yerofeyev’in geçtiğimiz aylarda Türkçe’ye çevrilen ve tiyatrosu da oynanan Moskova-Petushki kitabı üzerine incelemesini yayımlıyoruz. Türkiye’nin iç siyasetini de yakından izleyen Dr. Marinescu, Yerofeyev’in kahramanı Venja’da betimlediği “gerici aydın” pozisyonunu Türkiye’nin yakın zamana kadar medya, akademi ve siyaset dünyasında egemen olmuş sivil-toplumcu-liberal-solcu postmodern aydın tipine benzetir. Dr. Marinescu, Yerofeyev’in bu kült yapıtına alışılmıştan çok farklı bir okuma ile yaklaşır: aydınlanma pusulasını kaybetmiş entelektüelin trajedisine de ışık tutarken diğer yandan kendiyle yüzleşecek cesareti bulması halinde oyunun trajik bir sonla bitmeyebileceğini, uyanışla devam edebileceğine işaret eder.

İstanbul Rus ve Sovyet Araştırmaları Enstitüsü Romanya temsilcimiz Dr. Nicoleta Marinescu, Amerikan, Sovyet ve Post-Sovyet Gotik Edebiyatları arasında karşılaştırmalı çalışmalar yürütmektedir.

Çeviren: Engin Kurtay

Venedikt Yerofeyev’in Moskova-Petushki epik şiirini (İngilizce’ye “Moscow Circles” [Moskova Banliyöleri] ya da “Moscow Till the End of the Line” [Moskova’dan Hattın Sonuna Kadar] başlıklarıyla çevrildi) Rus tarzı kıyamet edebiyatının [apocalyptic fiction] devamı olarak gören yığınla yorum var. Örneğin Vladimir Tumanov Russian Litterature dergisinde 1996 yılında yayımladığı makalesinde şöyle diyor:

“Bu öyküdeki kıyamet nosyonu, D. Bethea’nın Rus edebiyatında felaket tellallığını (Apocalypse) incelediği çalışmasında şöyle zikredilmiştir “Khrushchev dönemi ‘rahatlama’ sonrası roman tarzının en önemli örneklerinden biri, Venedikt Yerofeyev’in 1976 tarihli trajikomik Moskova-Petushki öyküsüdür. Bu yapıt, daha önceki ‘felaket edebiyatı’ örnekleriyle aynı temaları ve yapısal özellikleri taşımakla beraber parodi yanı çok daha güçlüdür.” Bethea, Yerofeyev’i Rus kıyamet edebiyatının köklü geleneği içine yerleştirirken Rus kültür tarihindeki mahşer [çağ sonlandıran olay] kavrayışının ve Aziz John’un Yeni Ahit’teki kıyamet tasvirlerinin Rus filozoflarında ve yazarlarında etkisine işaret etmektedir” (Bethea 1989: 274) (101).

Tumanov, kitabın sonunda kahramanın bir daha geri gelmeyecek şekilde bilincini kaybetmesini ve bunu paradoksal olarak kahramanın bizzat kendisinin beyan etmesini: “bu, her türlü sondan da sonra gelen sondur, yani felakettir. Yazar burada, sadece bir kişinin ölümünden sonra değil, tarihin de sonundan sonra konuşmaktadır (101)” şeklinde yorumlar.

Tumanov’un ele aldığı ana sorunsal, kahramanın ağzından anlatılan öyküde bilincini kaybetmiş olan kahramanın aynı zamanda kendi bilinç kaybından da bahsedebildiği paradoksal durumdur. Ölüm anında neler olduğunu düşünemeyeceğinden bu durumunu anlatması olanaksız olmalıdır (96). Tumanov, bu ‘anlatım olanaksızlığının’ üstesinden gelebilmek için şu öneride bulunur:

“Venja’nın içi-dışı tersyüz olmuş anlatımı, zamanın durduğu bir hale işaret eder: kahraman, zamansal ve sıralı parametrelerin kısıtında olmadığı için anladığımız anlamda bir varolma halinde de değildir, hiçbir yerdedir, bu da onun yalnızca yaşamının sonunda olduğuna değil, ayrıca herşeyin sonunda bir yerde olduğuna işaret eder.” (95).

Tumanov’un bir diğer kaygısı da, yukarıda bahsettiğim gibi, simgesel koordinatlarından ve yapısal temalarından hareketle yapıtı Rus kıyamet edebiyatı geleneği içinde yerleştirmektir. İlk yargılarından hareketle indirgemeci ve kötümser bir çıkarım yapar:

“Venja’nın sonu, Musevi-Hıristiyan kıyamet kavrayışındaki sadece sonlanma temasına odaklıdır. Aziz John’un metinlerinde ana tema olan yeniden başlangıç temasını da es geçer. Venja’nın steril kıyameti bu yönüyle baktığımızda içinde yaşadığı/öykünün geçtiği amansız ateist toplumun bir yansımasıdır: Venja, kıyametin materyalist Sovyet versiyonunu bize gösterir” (110).

Kitabın sonu Tumanov’a ne kadar sonlu ve kötümser görünse de, metin boyunca kendini gösteren anlatı yapısı ve bazı simgesel araçlar, Tumanov’un okumasından tamamen farklı bir okumaya da olanak veriyor. Alexander Genis, Moskova-Petushki için Tumanov’un “Aziz John kıyametinin başarısız versiyonu” şeklindeki yorumuna tam zıt bir yorumla, iyimserliğin metinde “çok iyi korunmuş bir sır” olarak da bulunabileceğine işaret eder.

Tumanov yapıtın ait bulunduğu geleneğe odaklanmaktadır. Ben ise Yerofeyev’in kendine özgü taraflarına odaklanacağım. Yapıttaki ölüm sorunsalı çok ayrıntılandırılmıştır. Bu anlatım farklı ve Yerofeyev’e özgüdür. Metin bu yönüyle hem Batı kültürüne hem de Rus kültürüne ait ögeler taşır. Farklı türlerin bir karışımı olan bu felsefi manzume, aynı zamanda hem bir dedektif romanı, hem romantik bir öykü, hem de manzum şiirdir. Öykünün anahtar unsurları bu “tipolojik kokteylin” arkasına gizlenmiştir.

Yapıttaki kıyamet paradigmasını tüm boyutlarıyla kapsayacak şekilde daha geniş bir açıdan anlayabilmek için, önce Petru Culianu’nun ‘Out of This World. Otherworldly Journeys from Gilgamesh to Albert Einstein‘ [Bu Dünyanın Ötesinde. Gılgamış’tan Albert Einstein’a Öbür Dünya’da Gezintiler] kitabına başvuracağım. Dinler tarihi üzerine bu karşılaştırmalı çalışmasının 209. sayfasında Culianu, kahramanın izlediği süreçlerden hareketle üç farklı kıyamet kurgusu tanımlar:

1. “Çağrılma” ya da “seçilmiş olma” temasına bağlı gelişen kıyametler… Bu versiyonda kahraman öbür dünya ile bağlantılı olarak, hakettiği özellikleri ve erdemi nedeniyle seçilmiş olan kişidir.

2. Şansa, rastlantılara bağlı gelişen kıyametler… Bu versiyonda kıyameti, bir kaza ya da hastalık başlatır. Kişisel meziyetler olayda belirleyici değildir.

3. Araştırma, kurcalama, didikleme nosyonuna bağlı felaketler… Bu versiyonda ise kahraman belasını aramaktadır. Vahiy peşindedir ve bunun için çeşitli yöntemleri dener: trans halinde kendini dinlemek [incubatio], halüsinasyona neden olan kimi uyuşturucuları kullanmak, fiziksel ya da psikolojik teknikler (nefes kontrolü, oruç tutma, belli bedensel duruş teknikleri) gibi işlere girişerek başını derde sokar.


Üstte: Kıyamet koparken (daha kopmadı).
Altta: Dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Patmos Adası (St John kıyameti bu Ada’da, bu manzaraya bakarak betimledi).

Aziz John’un Yeni Ahit’teki Mahşer bölümünde olduğu gibi, Musevi-Hıristiyan tipi kıyametler hep birinci kategoriye giren kıyametlerdir. Moskova-Petushki’deki Venja’nın durumu ise, Rus folklorik öykülerinden devşirilmiş araştırma-kurcalama temalı kimi elemanları da içinde barındırması bakımından ağırlıklı olarak üçüncü kategoriye isabet eder. Venja kendi iradesi ile ha bire ölümle didişmekte, varoluşunun sınırlarını test etmekte, böylece gerçekliğe dair algısını daha üst seviyelere taşıma iddiasındadır. Venja, materyalist dünyanın kaba, saçma, şiddet dolu çürümüşlüğünden kaçmak için metafizik bir arayışa girişir; kutsal, manevi güzelliğe ulaşmaya çalışır. Çileci bir yoldan giderek ebedi güzelliği, öbür dünya maneviyatını ararken, dünyevi varlığındaki gizemleri keşfeder. İncil’deki kıyamet betimlemelerinde yer alan vecizeler gibi, Yerofeyev’in epik şiiri de ruhun temizliğini vurgulayan mecazi nakaratlarla doludur. Yaratıcı ile yaratılanın ilişkisi, insan doğasının ikilemi, çile ile huzur arasındaki paradoksal ilişki gibi temaları kullanır. Baştaki bu nakaratlar olayların ilerleyişi içinde kahramanın ruhsal durumundaki farklılaşma ve arınmaya da ayna tutar.

İlk bölümde kahramanın kendi ağzından kibir dolu dünyevi yaşamdan duyduğu rahatsızlıklar felsefi ve şiirsel bir dille ifade edilir. Sabah sersemi uyanır, akşamdan kalmadır ve kendini sorgulamaya başlar. Bu haliyle herşeyin sona erdiği bir anın hayalini kurar ve bu felaket kurgusunu övmeye başlar. Hiçbir şeyi yoluna sokma şansı olmadığı kader anını düşünerek içinde bulunduğu bu tanımsız anın daha fazla mide bulantısına neden olup olmayacağını sorar. Sinirlerinin duyarsızlaşması, ölme hissi, kalbinin etrafında bir sıkışma gibi başka semptomlar da hisseder. Bunlar neye alamettir? Kas spazmı mı, ateş mi? (8). Venja’nın melankolisi daha henüz başlangıç düzeyindedir ve alkolün hissettirdiği yaşamın rasgeleliği, duygusal çöküntü ve gündelik yaşamın içinde koşuşturan insanların dünyasından kopma haline işaret eder (9). Kursk istasyonundaki bu hali, cuma sabahı kafaya diktiği ilk duble ile etrafından geçip giden yolcuların ayaklarına dolanmamak için verdiği mücadele, bize onun yürümekten ziyade yerde sürünür bir durumda olduğunu düşündürür.

Kitapta anlatılan olaylar zinciri, Venja’nın bir cuma sabahı Moskova’daki bir binanın kırkıncı katındaki merdivenlerde uyanması ile aynı günün akşamı onu kovalayan dört sokak serserisinden kaçarak karanlıkta kaybolduğu zaman aralığı içinde geçer. Bu kaçışın sonunda yeniden uyandığı yer, yine aynı merdivenlerdir. Sabahtan akşama geçen bu zaman aralığı içinde, çok sevdiği karısını ve çocuğunu görmek için Kursk tren istasyonundan, Moskova’nın 78km kuzeydoğusunda bir sanayi kasabası olan Petushki’ye gitmek üzere trene biner. Yoldayken, bir önceki gün yani Perşembe günü olan bitenleri aklından geçirmeye başlar. Bu anılar, kendisiyle ilgili çok daha eskiden yaşanmış olaylar ile yol arkadaşlarının anlattıkları arasında ilintiler kurarak zaman içinde ileri-geri gider gelir. Öykü, birbiri içinde geçmiş farklı zaman segmanları içinde anlatılır. Ancak tüm anlatının kapsadığı zaman dilimi Moskova-Petushki yolculuğudur.

Venja’nın tekrar alkol buluncaya kadar geçirdiği o ölümcül iki saat, Hıristiyan inanışında Cennete giderken kişinin dünyevi yaşamdan arta kalanlardan tam arındığı o Gözyaşı Vadisi’nin erkekler için tasarlanmış versiyonuna benzer. Yol boyunca kendisine yetecek kadar şişeyi alıp depolarken, Kursk İstasyonu’nda olanların anlatımı, Venja’nın kafasındaki ölüm imgesine de yakından bir bakış sunar. İstasyonda bir masada oturmuş 800 gram Xeres karşılığı hayatından vazgeçebileceğini düşünürken öyküyü anlatan ona sorar: “ister misin?”… ve ekler: “ama karşılığında başının üstündeki o lambayı çözüp bırakacağız” der. Venja o lambanın kafasına düştüğünü ve onu ezdiğini iki kere üst üste hayal eder. Birincisinde öbür dünyaya anında göçtüğünü düşünür. İkincisinde sadece lambanın düştüğünü kurgular, ama sonucu düşünmez. Tam o anda kendi düşünce akışını durdurur ve garsondan 800 gram Xeres daha ister. Kendisine artık alkol satılmayacağının söylenmesinden sadece birkaç dakika sonrasında bu siparişi vermiştir. Venja’nın takıntısı sadece ölümle ilgili değildir. Trene binmesi, aynı zamanda kendi ölüm sürecini de başlatmasıdır. Bu süreç rastgele başlamaz, kendi bilinçli tercihidir ve nihayetinde kendi aydınlanmasını amaçlar. Lamba metaforunu böyle aydınlanmaya giden bir yol anlamında alabiliriz. Benzer bir kurgu öncesinde başını Kremlin duvarlarına vura vura ölmesi de aydınlanma yerine tam tersine karanlığa gömülme çağrışımı verir. Kahramanın gerçekteki ölümü ise yolculuğunu bitirinceye kadar ertelenir. Bu erteleme, cehaletten aydınlanmaya giden yolun tamamlanması anlamındadır.

Kahramanın bu dünyaya ait olmadığına dair ipuçları zaten metnin başından beri çeşitli vesilelerle verilmektedir: Restauranta girdiği anda kalabalık ona sanki bir horoz ölüsüymüş gibi bakar. Varacağı son adresin de Rusça’da “horoz” anlamına gelen Petushki olması, yolun sonuna doğru gittiğine dair bir ipucudur (11). Petushki ayrıca “şarkı söyleyen” (pet) ve duymak (uho) anlamlarına gelen sözcüklerin de birleşimidir. Bu noktadan sonra Petushki’ye varıncaya kadar çeşitli müzik motifleri, sevgili karısı ve çocuğu ile ilgili referanslara eşlik eder. İçinde bulunduğu umutsuz, kaybetmiş, berduş durumdan sevdiklerine doğru ilerlerken, ruhunun karanlıktan aydınlığa doğru yükseldiği çağrışım ön plandadır.

İlerleyen satırlarda Venja’nn ölümle bir kez daha pazarlığa girdiğini görürüz. Ancak bu kez anlatım çok daha alaycı ve kışkırtıcıdır. Üç buçuk litre iorsh (bira votka karışımı) içtikten sonra üstündekileri bile çıkarmadan yatağa yığılmanın hayalini kurar ve “Birinin kendi üzerinde yapacağı en büyük deney ne olabilir?” diye sorar. “Cuma sabahı uyanıp uyanamayacağını bilmemek” diye cevap verir. (50). Buradaki alaycı ifade, bu deneyi daha önce kendi kendine defalarca yapmış olduğunu ve biraz geç saatte de olsa her keresinde uyandığını ima eder.

Kitaptaki en kafa karıştırıcı pasajlardan biri de yine kafayı çekmekle ölmek arasında ilişki kurarken intihar etmeyi sorguladığı ifadelerdir. İntihar, şeytan ayartmasıdır. Erdemli biri bunu asla aklından geçirmemelidir. O nedenle de diğer yazarlar işgüzarca bunu kendi kahramanlarına yaptırırlar:

“Eğer Goethe kendisi kafayı çekmiyorsa, bu onun kendi dışında herkese, bütün karakterlerine içirmesi yüzündendir. Faust’a bakalım, o da görünürde kendi içmez, ama hepsi dolaylı yoldan içerler. Werther namluyu neden kafasına dayar? Çünkü Goethe’nin kendisi, kendi ipini kendi çekecek kadar basiretli biri değildir. O yüzden bu işi kendi kahramanına yaptırır. Hayattadır, ama ölümü de deneyimlemiş gibidir. Bu gerçek bir intihardan bile daha feci bir işgüzarlıktır. Korkaklıktır, bencilliktir, aşağılıkta yeni bir boyuttur” (76).


Venedikt Yerofeyev (Camus’ye benzeyen bir ruh halindeyken).

Yukarıdaki pasaj insanın aklınna ister istemez şu soruyu getiriyor: Yerofeyev de kahramanı Venja’ya, aynı Goethe’nin Werther’e yaptırdığını yaptırıyor olamaz mı? Eleştiriyi bizzat Venja’nın kendi ağzından söylettirmesi bu paradoksal duruma işaret ediyor. Kahramanın aynı anda hem ölü hem canlı konuşan pozisyonlarında bulunması, Tumanov’un değerlendirmesinde tam da atladığı bu paradoks, kitabın sonunu farklı bir okumaya tabi tutabileceğimize de işaret ediyor.

Kitabın sonuyla ilgili tartıştığımız konu, bunun yeni bir başlangıç olarak okunabilir olup olmadığıdır. Kahramanın bütün olup bitenlere dair bilinci sönmüş olsa da son paragrafta yeni bir başlangıcın işareti vardır: “kalın, kırmızı bir “u” harfi gözlerimin önünde titreyerek büyümeye başladı” (150). Buradaki “başladı” fiilinin varlığı da son satırların gizli ekonomisini Tumanov’un gözardı ettiğini göstermektedir. Burada, kahramanın beşeri varoluşundaki ontolojik düzlemden metin kurulumunda her mesajın birer anlamdırana [uyduruk ve kötü bir karşılık olarak Türkçe’de buna “gösteren” de diyorlar] isabet ettiği (“U” harfi gibi) düzleme geçiş yaparız. Bu geçişle, yazar kendi metninde arka koltuğa oturmuş gibi olur. Okur metni sanki kendi yazmış gibi yeni baştan bir değerlendirme yapmaya zorlanır. Dolayısıyla Moskova-Petushki bir “anlatım çıkmazıyla” sonra ermez. Daha ziyade bir “yeni baştan anlattırma” ile biter.

Manevi arayışın nereye vardığına bakacak olursak, Yerofeyev’in buradaki tavrı mutevazıdır. Venja’yı İsa’nın sarhoş hali olarak betimlediğini düşünürsek, şehitlik ya da yeniden diriliş gibi temalar bekleyen okuyucunun bu beklentileri boşa çıkar. Okuyucuyu basit bir “U” harfiyle ve kendi bilinç kaybının bilincinde olma halindeki paradoksla yetinmeye zorlar. Anlatanın zaten ölü olması gibi böyle sorunlu bir durum, Venedikt Yerofeyev’in çağdaşı bir şairin, Andrei Siniavski’nin şiirlerinde şu aydınlatıcı karşılığı bulur.

“”Aptal” felsefesi Taocu öğretileri sahiplenir. Bilinçdışını, egosuz, sezgisel, içgüdüsel bir “hayvanlık hali” olarak anlar. Şair ise kendini kısa-devre ederek sanatını icra eder. Bu işte başarının sırrı, metni oluştururken kendini bir kenara itmesidir: Kendi kendine günah çıkarma olarak okuyabileceğimiz ‘İyi Geceler!’ adlı kitabında Siniavsky, “eğer yazıyorsanız, aynı anda düşünemezsiniz” der. Yazarken kendi şalterinizi kapatırsınız. Kendinizi bir yana bırakır, unutur, bir şey düşünmeden akar gidersiniz. Bu durum metnin içinde yok olarak ölmeye benzer…”

Dipnotlar:

1. Yerofeyev’in Batı yazarlarıyla karşılaştırmalı bir okuması için: Oliver Readys “In Praise of Booze: Moskva-Petushki and Erasmian Irony. The Slavonic and East European Review. Vol. 88, No. 3, July 2010.

2. Emil Iordache “Călătoria spre rai.” Postface to Iordache’s translation into Romanian of Moskva-Petushki: Moscova-Petușki. Editura Cartier, Iași, 2004. Alıntılar bu kaynaktan yapılmıştır, İngilizce’ye çevirisi Dr. Marinescu tarafından yapılmıştır.

3. Ioan Petru Culianu, Călatorii în lumea de dincolo. Editura Polirom, Iași. 2003.

4. Petushki, Rusça’da horoz anlamına gelen petushok sözcüğünün çoğuludur.

5. Alexander Genis, Organising Chaos. Russian Literature at the End of the Twentieth Century Russian Culture. Paper 17. http://digitalscholarship.unlv.edu/russian_culture/17

Kaynakça:

Culianu, Ioan Petru Călătorii în lumea de dincolo. Editura Polirom, Iași, 2003.

Epstein, Mikhail “Charms of Enthropy and New Sentimentality: the Myth of Venedikt Erofeev”
http://www.emory.edu/INTELNET/e.pm.erofeev.html

Erofeev, Venedikt Moscova – Petușki. Trans. Emil Iordache. Editura Cartier, 2004.

Genis, Alexander, “Colonizing Chaos: Russian Literature at the End of the Twentieth Century” (2012). Russian Culture. Paper 17.
http://digitalscholarship.unlv.edu/russian_culture/17

Hyland, Matthew “An Emotional Life, Possessed (Venedikt Erofeev, Subjectivity, and the Material World, as Read by Mikhail Epstein)”
http://www.physicsroom.org.nz/log/archive/15/hyland/

Iordache, Emil Călătoria spre rai” Moscova-Petușki. Editura Cartier, 2004.

Ready, Oliver “In Praise of Booze: ‘Moskva-Petushki’ and Erasmian Irony” The Slavonic and East European Review Vol. 88, No. 3, July 2010.

Tumanov, Vladimir “The End in V. Erofeev’s Moskva-Petushki” Russian Literature 39 (1996): 54-114.

Istanbul Institute of
Russian and Sovietic Studies