Bir konuda haklı olsanız bile, haksız duruma düşmemek için doğru gerekçe üretmeniz gerekir. Gerekçeler sonuçtan her zaman daha önemlidir
* Bu yazı sendika.org`da “manipülasyon” başlığı ile yayımlandıktan sonra odatv yazarı ile yaptığımız yazışmalar neticesinde yazarın samimiyetle gerçekten yanıldığı, manipulasyon peşinde olmadığı izlenimini edindiğimizden başlığı “yanılgı” olarak değiştirdik.
Kardak meselesinin yeniden ısıtıldığı şu günlerde Odatv, Yunan bakanın 1996’da hayatını kaybeden Yunan subaylar anısına helikopterden denize çelenk atmasıyla ilgili bir haber yayımladı. Haberde Yunan basınından servis edilen bir fotoğraf, Yunan helikopterinin Kardak’ın doğusuna geçtiğine -dolayısıyla da Türk sınırını ihlal ettiğine- dair kanıt olarak gösteriliyor:
Fotoğrafta helikopterin açık kapısından Kardak Adaları görünüyor. Daha uzakta görünen kıyılar ise, Odatv tarafından Yunanistan’a ait Kalymnos (Türkçesi: Kilimli) Adası ve önündeki kayalık da Kalolimnos olarak etiketlenmiş. Kardak’ın arkasında görünen bu kıyılar Yunan kıyısı olarak etiketlendiği için de objektifin bulunduğu Yunan helikopterinin Kardak’ın doğusunda gezdiği, yani sınırı ihlal ettiği sonucuna varılmak isteniyor. (Odatv’nin o haberi için tıklayınız!)
Şimdi durumun gerçekten öyle olup olmadığına bakalım. Aşağıdaki fotoğraf yine aynı helikopterden yaklaşık aynı açıda çekilmiş diğer bir fotoğraf:
Şu fotoğraf da, Odatv’nin haberinde yer alan fotoğrafın etiketlerden temizlenmiş hali:
Önceki fotoğraf, Odatv’nin kullandığı ikinci fotoğraftan bir süre önce çekilmiş. Her iki fotoğrafın da görüş açısı yaklaşık aynı. Yani her iki fotoğrafta da arkada görünen kıyı şeridi aynı.
Haberlerde Yunan bakanın denize çelenk atma törenini sabahın erken saatlerinde gerçekleştirdiği yazıyor.
Güneş doğudan doğar. Öyleyse, önceki fotoğraftaki gündoğumu kızıllığı bize, arkada görünen kıyının aslında Bodrum yarımadası olduğunu açıklıyor.
İkincisi: Kardaklardan batı tarafta olan, üzerinde biraz yeşillik barındıran, diğerinden az büyük ve dikdörtgen formdadır. Bunun da helikoptere yakın duran kayalık olduğunu görüyoruz (Google Map’te yakından bakılarak kontrol edilebilir). Bu da fotoğraf çekildiği sırada helikopterin kayalıkların doğusunda değil, batısında bulunduğunu bize açıklıyor.
Şimdi, bölgeyi iyi tanıyan biri olarak her iki fotoğrafta işaretlediğim coğrafi ayrıntıların haritada nerelere karşılık geldiğine bakalım. İşte harita:
A) Yalıkavak Körfezi girişindeki Küçük Kiremit Adası.
B) Gümüşlük Tepesi.
C) Gümüşlük’ün önündeki kayalık.
Öyleyse şunu kesin olarak söyleyebiliyoruz: Helikopterin Kardak’ın doğusuna geçtiğine dair Odatv’nin kanıt diye gösterdiği fotoğraf, aslında kanıt değil. Helikopter Kardak’ın doğusuna geçmiş olabilir de, olmayabilir de… Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şey şu: Odatv, kanıt diye gösterdiği bu fotoğrafla okuyucusunu yanıltıyor.
Bir konuda haklı olsanız bile, haksız duruma düşmemek için doğru gerekçe üretmeniz gerekir. Gerekçeler sonuçtan her zaman daha önemlidir!
Haberin devamına baktığımızda daha da vahim yanılgılar (ya da yanıltmacalar) görüyoruz:
Odatv, Bodrum Yarımadası’nın Batı kıyıları ile Kalymnos arasını gösteren bir harita gösteriyor ve bu harita üzerine 6 mil kuralına göre olması gerektiğini iddia ettiği bir sınır çizgisi çiziyor. Bu sınır çizgisi, Türk kıyısından 6 mil mesafe ölçülerek çizilmiş:
Evet, Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki özel durum için kabul ettiği karasuları mesafesi 6 mildir. Bunun ötesi ya uluslararası sudur ya da komşu ülkenin, yani Yunanistan’ın 6 millik kara suyudur.
Şimdi 10 puanlık uzmanlık sorusu: ya eğer aradaki mesafe (6 + 6 = 12 eder) 12 milden az ise, örneğin 7 mil ise, sınır nasıl çizilecektir?
7 millik mesafenin yine 6 mili Türkiye’nin, 1 mili de Yunanistan’ın mı olacaktır? Odatv kendi haritasındaki sınır çizgisini bu mantığa göre çizmiş. Ama hayır: iki ülkenin birbirine 12 milden daha az mesafeyle yaklaştığı yerlerde orta çizgi sınır olarak kabul edilir.
Açıklığın 12 milden fazla olduğu durumlarda ise her iki taraftan 6’şar milin ötesinde, yani ortada kalan alan, uluslararası sudur. Uluslararası sularda komşu ülkeler çeşitli ekonomik faaliyetler yürütebilirler, farklı coğrafyalardan başka ülkelere ait gemilerin seyirleri de bu bölgede denetlenemez, durdurulamaz.
Türkiye, 6 millik karasuları esasını savunurken, Ege’nin ortasındaki uluslararası sulara erişme ve buraları kullanma hakkını korumak amacindadır. Her iki ülkenin de karasularını 12 mile çıkarması halinde Ege’nin ortası Yunan denizi haline gelecek, Türkiye’nin ekonomik kullanımına kapanacaktır.
Aşağıdaki haritada mevcut 6 millik karasuları esasına göre ve de karasularının 12 mile çıkarılması durumuna göre, Ege Denizi’nin nasıl paylaşılacağını görüyorsunuz:
Şimdi yine Kardak meselesine dönelim. Kardak hizasında Yunan Adası Kalymnos ile Türkiye arasındaki en yakın mesafe yaklaşık 8.80 mildir. Mesafe 12 milden az olduğu için de sınır orta çizgidir. Yani her iki ülkenin karasuları burada 4.40’ar mil kadardır. Sınır bu mantığa göre çizildiğinde, Kardak kayalıkları Türk karasuları içinde kalmaktadır – Aşağıdaki haritada gösterdiğim pembe çizgi:
(Bu yazı Sendika.org’da yayımlandıktan sonra OdaTv daha önce yukarıda Kalymnos’un dibinden çizdiği düz çizginin doğusunda, fakat Kalolymnos kayalığını da Türk karasuları içinde bırakacak şekilde çizilmiş eski İngiliz haritalarından sınır örnekleri vermiştir, yani kendi çizdiği sınıra alternatif sınırlar göstermiştir. İşte tehlike budur: sınırı belirleyecek doğru mantığı kaybettiğinizde kendi çizginizi de savunamazsınız, devamlı yeni çizgiler türemeye başlar. Bu yazının amacı ise sınırın yerini değil, nasıl çizileceğinin mantığını/hukukunu tartışmaktır.)
6 mil esasını korumak için saçmalamamak, bunu doğru savunmak gerekir. Gördüğünüz gibi, sınır bu doğru hesaba göre çizildiğinde de helikopterin pozisyonu sınırı ihlal etmiş olabilir. Çünkü pembe çizgi Kardak’ın batısından geçiyor.
Yunanistan ise sınırı Kardak kayalıkları kendi karasuları içinde kalacak şekilde çizmektedir (haritadaki mavi çizgi).
Peki Yunanistan neye dayanarak orta çizgiyi Kardak’ın doğusuna çekmektedir?
Yunanistan iki ülke arasındaki en dar mesafeyi, Kalymnos-Gümüşlük arasından değil, Kardak’ın hemen batısındaki Kalolimnos-Gümüşlük arasından ölçmektedir, böylece orta sınır çizgisini doğuya çekmektedir. Çünkü Yunanistan Kalolimnos’u “kayalık” olarak değil, meskün kara parçası, yani “ada” olarak tanımlamaktadır.
İşte bütün Kardak sorunu burada düğümlenir:
Kalolimnos “ada” mıdır (yani meskün bir toprak parçası mıdır) yoksa “kayalık” mıdır? Çünkü Karasuları, meskün toprak parçasından ölçülerek belirlenir. Üzerinde insan yaşamayan kayalıkların karasuyu olmaz.
1996 yılında çıkan krizde Kalymnos’lu bir papaz Kalolimnos’ta keçi otlattığı için Yunanistan Kalolimnos’u meskün kabul etmiştir.
Kriz sırasında kayalıkların etrafına savaş gemileri doluştuğunda yine aynı papazın keçileriyle batı Kardak’a çıktığını da anımsıyorum -burada azıcık ot maki vb yeşillik bitmiş, ama değil insana, keçiye bile yetmez. Papazı selamlamak için bizim komandolar da diğer Kardak’a çıkıyor, siyasiler savaş naraları atarken iki ordu genelkurmayı konuşuyor, iki taraf da bayraklarını topluyor, Yunanlılar papazını biz de komandolarımızı geri çekiyoruz ve kriz sona eriyor. İş böylece tatlıya bağlandığı sırada bile askerlerin bu görüşmelerinden habersiz siyasiler hala savaş naraları atmaya devam ediyorlar.
Meskun ada mı, kayalık mı?
Öyleyse konunun nerede düğümlendiğini şimdi anladık: Kalolimnos meskun bir ada mıdır, yoksa kayalık mıdır?
Üzerinde nüfus barındırmayan bu yere, krizden sonra bir iskele ve kilise benzeri bir yapı da yapılmıştır. Ege Denizi’nde Kalolimnos gibi statüsü belli olmayan, balıkçıların gidip geldiği, yaşlı eşeklerin, atların bırakıldığı, su ve elektrik getirmekle adaya dönüştürülme olasılığı da bulunan yüzlerce kayalık vardır.
Lozan Antlaşması ve uluslararası hukuk kuralları Ege Denizi’ndeki kayalıkların meskün adalara dönüştürülmesine izin verir mi? Veriyorsa da her ıssız toprak parçası tutanın elinde mi kalacaktır? Benzer bir sorun bugün Güney Çin Denizi’nde ABD-Çin-Vietnam arasında da yaşanmaktadır. Konu bu noktada tartışılmalıdır.
Eski dışişleri bakanı Mümtaz Soysal, gelecekte de krizlerin önlenmesi için bu kayalıkların statülerinin belirlenmesi gerektiğini, iki ülke yetkililerinden oluşan bir komisyon kurulmasını önermiş, bu komisyon tarafından her kayalığın tek tek ele alınarak statüsünün belirlenmesi gerektiğini savunmuştur. Medeni yol budur.