Paris saldırıları ertesinde sol ne yapmalı? (2): Bireysel özgürlükler

Originally published on Sendika10.org.

Toplumsal baskıya karşı bireyin özgürlüklerini güvenceye alacak asgari ve herkes tarafından uyulması zorunlu kuralların belirlenmesi şarttır. Ve bu iş yapılırken “aman ‘Avrupa Merkezci’ görünmeyelim” kaygısı da bir yana bırakılmalıdır.

PARİS SALDIRILARI ERTESİNDE SOL NE YAPMALI (1): SINIF SAVAŞIMI

PARİS SALDIRILARI ERTESİNDE SOL NE YAPMALI (3): İSLAMCI SAĞCILIĞIN ELEŞTİRİSİ

PARİS SALDIRILARI ERTESİNDE SOL NE YAPMALI (4): KADDAFİ’NİN SON MESAJI

PARİS SALDIRILARI ERTESİNDE SOL NE YAPMALI (5): ELEşTIRILERE YANIT

Küresel kapitalizmin çıkmazı giderek kendini daha çok hissettiriyor. Bu çıkmazı nasıl kıracağız? Fredric Jameson çıkar yol olarak toplumun küresel ölçekte askerileşmesini öneriyor (bkz dipnot): Demokratik kaygılarla orda burda filizlenen bağımsız-sivil toplum hareketlerinin çuvallamaya mahkum olduğunu gördük, öyleyse kapitalizmin kısır döngüsü ancak “askerileşme” ile kırılabilir; ekonomilerin piyasa mantığına bırakılmasını askıya alacak bir “askerileşmeden” [militarization] söz ediyoruz. Mülteci krizi de şimdi bu seçeneği denemek için belki bir olanak da sunuyor.

Bu göç kargaşasını ancak büyük ölçekte bir örgütlenme ve işbirliğinin yönetebileceği bellidir. Krize yakın bölgelerde (Türkiye, Lübnan, Libya kıyıları) kabul merkezleri kurulmalı, Avrupa’ya giriş yapacaklar için ara istasyonlardan mültecilerin kalıcı yerleşim yerlerine doğru dağılımları düzenlenmelidir. Ancak askeri örgütlenme biçimi bu ölçekte bir işin üstesinden gelebilir.  Askeriyenin devreye girmesi aşırı vahim bir durumu çağrıştıracak itirazları yersizdir. On binlerce insanın düzensiz şekilde meskun bölgelerden geçmesi zaten yeterince vahim bir durumdur ve Avrupa’nın belli bölgelerindeki durum da aynen bu vahamettedir. Böyle bir süreci kontrolsüz ve kendi haline bırakmayı düşünmek çılgınlıktır, hiçbir sorun çıkmasa bile mültecilerin beslenme ve sağlık gereksinimlerinin karşılanması gerekecektir.

Mülteci krizini kontrol altına almak, zamane solcu tabuların da yıkılması anlamına gelecektir.

Mültecilerin çoğu için zaten pratikte var olmayan ve gerçekte mültecilerin de içindeki sınıfsal ayrıcalığa bağlı kullanılabilen seyahat özgürlüğü kısıtlanmalıdır.  Kabul ve yerleşim hakkı için hangi ölçütlerin dikkate alınacağı açık seçik şekilde formüle edilmelidir.  Kim, ne kadar mülteci kabul edecektir?  Kabul edilenler nereye yerleştirilecektir? Buradaki hassas nokta, mültecilerin arzularıyla onları kabul edebileceklerin kapasiteleri arasında orta yolu (belli bir ülkede akrabaları olanlara öncelik vermek gibi) bulmak olacaktır.

Sol, kendi temelini oluşturan batılı değerlere sahip çıkmalıdır

Solun terk etmesi gereken diğer tabu da toplumsal norm ve kurallarla ilgilidir. Mültecilerin çoğunluğunun Batı Avrupalı insan hakları nosyonuyla bağdaşmaz bir kültürden geldikleri açık bir gerçektir. Hoşgörü doktrininin (karşılıklı duyarlıklara saygı gösterme) iş görmediği ortadadır.  Bizim vazgeçilmez olarak gördüğümüz dinle ve kutsal olan her şeyle dalga geçebilme özgürlüğümüzü bağnaz bir Müslüman’ın içine sindirmesini bekleyemeyeceğimiz gibi, Batılı liberalin de İslam kültüründeki pek çok uygulamaya tahammül etmesini beklememeliyiz.

Uzun lafın kısası, eğer bir dini topluluğun üyeleri bir başka topluluğun yaşam biçimini kendi dini değerlerine küfür ve hakaret olarak görüyorsa er ya da geç kıyamet kopar; kıyametin kopması için de o dine doğrudan saldırı niteliğinde bir eylem olması gerekmez. Hollanda ve Almanya’da geylere, lezbiyenlere saldıran Müslüman bağnaz gibi, geleneksel bir Fransız yurttaşın da kara çarşafa kapanmış Müslüman kadını gördüğünde bunu kendi Fransız kimliğine saldırı olarak algılaması böyledir: o da -aynı Müslüman bağnaz gibi- çevresinde kara çarşafa kapanmış bir kadın görmeye sessiz kalamaz.

Bu çelişkinin üstesinden gelmek için yapılması gereken iki şey vardır. Bir: toplumsal baskıya karşı bireyin özgürlüklerini -bireysel inanç özgürlüğü de, kadın hakları da dahil- güvenceye alacak asgari ve herkes tarafından uyulması zorunlu kuralların belirlenmesi şarttır. Ve bu iş yapılırken “aman ‘Avrupa Merkezci’ [eurocentric] görünmeyelim” kaygısı da bir yana bırakılmalıdır. İki: ancak açıkça belirlenmiş bu kuralların izin verdiği sınırlar içinde farklı yaşam biçimlerine koşulsuz hoşgörü savunulmalıdır. Kuralların ve iletişimin işgörmediği durumda ise yasal yaptırım tüm gücüyle devreye girebilmelidir.

16 Kasım 2015

Devam edecek

Dipnot:

http://www.penguinrandomhouse.com/books/538649/an-american-utopia-by-fredric-jameson-edited-by-slavoj-zizek/9781784784522/

[IN THESE TIMES’taki İngilizcesinden Engin Kurtay tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Prof. Slavoj Zizek
Prof. Slavoj Zizek